Mustafa
Kutlu okuyorum; Yoksulluk İçimizde'yi...
Engin
ile Süheyla arasındaki ilişkiyi çözmeye, Şükran'ın kim olduğunu anlamaya
çalışırken bir cümle çıkıyor karşıma: "Hayatım her gün kazandığım yeni yalnızlıklarla
zenginleşiyor."
Kalakalıyorum...
Aman Allah'ım; ne derin anlamı olan bir cümle!
Devam
edemiyorum hikâyeye; bir daha, bir daha okuyorum. Her zaman olduğu gibi kitabı
bir kenara bırakıp yazmaya başlıyorum.
Şükran
saç tokalarından birini kaybediyor. Hayatında olan onca şeyin içinden minnacık
bir saç tokasının kaybedişi ile birlikte minnacık yeni bir yalnızlığı
oluveriyor Şükran'ın.
Ne
çok şey var değil mi hayatımızda? Ne çok nesne, ne çok eşya, ne çok insan.
Şükran kaybettiği saç tokasını düşünürken ben de kaybettiklerimi ve
yalnızlıklarımı düşünmeye başlıyorum.
Küçücük
bir eşyanın hayatımızdan çıkışıyla oluşan yalnızlık insanı zenginleştirir mi?
Tokasını kaybettiğinde bile eksildiğini hisseden bir insan, insanı kaybedince
ne hisseder? Nasıl bir yalnızlık oluşur hayatında?
Dahası
insan, kaybedince nasıl zengin olur? Zenginlik bir şeyi kazanınca elde edilmez
mi?
Maddi
zenginlik ise evet... Para, mal, mülk, eşya biriktirmek ise zenginlikten kasıt;
cevap "evet".
Maksat;
gönlün zenginleşmesi, ruhun olgunlaşması ve zenginleşmesi ise cevap "hayır".
İşte bu noktada" kaybetmek" değerli bir şey oluveriyor. Kaybettikçe
zenginleşiyor insan.
Örneğin;
"olmasa da olur" dediklerimizi hayatımızdan çıkararak kendimize zaman ayırmak,
düşünmeye ve üretmeye mekân açmak...
Etrafımızdaki
gereksiz insanların çıkarttığı uğultudan kurtulup ruhen derinleşmeye, fikren
olgunlaşmaya zaman bulmak; Hâlik'in ve ruhunun sesini duyabilmek...
Hayatımıza
giren münasebetsizliklerden uzaklaşıp münasip işlere yoğunlaşmak; bunca
gereksizin arasında yolunu yitirip kendine "boş" zaman yaratmaya çalışmak
yerine, hayatındaki "boşluk"ları doldurmak için "boş" işlerden ve insanlardan
uzaklaşmak...
Huzuruna,
emeğine, ekmeğine musallat olan karakter fakirlerinin mahallesinden uzaklaşıp
kendine şehir dışında bir mesken edinmek...
Eşya,
mekan ve yaşanan zaman anlamını yitirmişse, "şehirleşmeye çabalayan kasabayı
terk etmek" ve "harama batmayan bir beldeye hicret etmek"...
Oyuncağı
elinden alınan çocuklar gibi her fırsatta, mız çıkaran, her şeyden alınan, her
şeyi kişiselleştirilen, hoyrat ve nobran insanlar ile yollarını ayırmak...
Eksikliğini,
fakirliğini, bilgisizliğini gizlemek için her fırsatı değerlendiren ve
çıkardığı krizden beslenen al-satçıların pazarından uzak durmak...
Ruhun
girmediği yerden bedenini de çıkarmak, ikiyüzlü alkışları samimi eleştirilere
tercih etmek, senaryosunu başkasının yazdığı bir oyunun figüranı olmamak...
Düzenlenmiş,
kurgulanmış ortamlardan uzaklaşmak, mizansenler ile nefsî duygularını tatmin
etmeye, zihnî enerjisini beslemeye çalışanlardan uzak durmak...
"İnsanların
kendi putunu yaptığı", edebini soyunup edepsizliğini giyindiği ışıltılı
mekanların sokağından bile geçmemek...
Hoyrat
insanların her gelip geçişinde kırdığı bir çiçek olmak yerine, dağ başında bir
kekik olmak...
Kaybettiklerimiz
bunlar ise Mustafa Kutlu haklı. Kaybettikçe zenginleşiyoruz. Anlamsız olan her
şey ve her ilişkiden uzaklaştıkça hayatımız ve yaptıklarımız bir anlam
kazanıyor. İspanyol filozof Ortega Y Gasset, "İnsan, toptan yalnızlıktır."
demiyor mu? Yalnızlaştıkça ve aslımıza döndükçe zenginleşiyoruz.
Sahip
olduğumuz şeyler, gün gelip bize sahip oluyor. Malik olan insan bir anda esir
oluveriyor. Sahip olunca daha güçleneceğini zanneden insan bir anda köle
oluveriyor. İşte bu esaretten kurtulunca zenginleşiyoruz.
Varlığı
anlamsız olan nesneleri, eşyaları ve varlığının hayatımızda bir değeri olmayan
insanları kaybettikçe zenginleşiyoruz. Onları kaybettikçe, ruhumuzdaki ve
yaşamımızdaki boşlukları doldurmaya fırsat buldukça bir başka zenginleşiyoruz.
Hem
Allahu Teâlâ, "Kaybettiklerinize üzülmeyesiniz." demiyor mu?
19.01.2022