Geçen yıl, o güne kadar hiç almadığım bir yoğurt aldım. Bir dostum tavsiye etmişti ama ne yalan söyleyeyim "Bütün hazır yoğurtlar aynıdır. Ne farkı olacak ki?" dedim ama gene de dostumun tavsiyesine uyarak, dediği marka yoğurttan aldım. Arkadaşıma güveniyorum ama gene de eve varınca tadına bakmaktan kendimi alamadım.
Arkadaşın
dediği kadar varmış. Tire Süt'ün
yoğurdu, diğer hazır yoğurtlara benzemiyordu ve arkadaşımın övmesinden de öte
bende taaa çocukluk yıllarımın canlanmasını sağladı. Yoğurdun lezzeti ve
kokusu, tıpkı çocukluğumda yediğim ve annem rahmetlinin çaldığı yoğurt gibiydi.
"Gibiydi" bile değil; tıpkı annemin yoğurduydu.
Tabii
ondan sonra hep o yoğurttan aldım.
Markette
kalmadığı veya markete gelmediği zamanlar inanın üzülüyor; çocukluğumdan bir an
kaybolmuş gibi oluyordu.
Ne
yazık ki bu yoğurdu, yazlığın oradaki bir market getiriyor, aynı market, Muğla
merkezde bu markayı getirmiyordu. Muğla merkezde birkaç yere daha sordum; o
markayı hiç biri getirmiyordu. Bir yoğurt için bu kadar market dolaşacağım hiç
aklıma gelmezdi. O ekşimsi tad-lezzet ve o koku!...
Yoksa
ben sadece o tad ve kokuyu değil de daha çok annemi ve çocukluğumu mu
arıyordum?
Tamam.
Yoğurdu
ağzıma alır almaz, kulak dibimden beynime doğru giden tatlı bir haz duygusu
yaşamıyor değildim. Çocukluğumda aldığım ve beynime kazınmış bir hazdı bu. Hem
haz, hem de çocukluk bir araya gelince neredeyse bir iptilaya dönüştü o yoğurt
bende. Uygun zamanlarda yazlım taraflarına gidip bir zaman yetecek kadar yoğurt
almayı itiyad haline getirdim. Hatta en son Ankara ziyaretimde, uçakla dönüş
saatimde, yazlığın oradaki marketten yoğurt almak için market kapanmadan
yetişmek üzere karayolunda hiç vakit kaybetmemek için neler yaptığımı bir bilseniz!...
(Yok. Trafik ihlali yapmadım.)
Kapanışa
5 dakika kala markete yetiştim ve bereket, yoğurt da varmış ve gene bir süre
yetecek kadar aldım. "Ekşimiyor mu?"
diye soranlarınız olacaktır. Ekşisin. Ben yoğurdun ve ayranın ekşisini severim.
Serde katıksız Yörük olmak var efem!...
Tulukta
dövülmüş ayranın birkaç gün beklemişini için hele!... O ekşilik insanın ömrüne
ömür katar gibi gelir. (Bir gün de anacağım rahmetlinin yoğurt, ayran, peynir
yapmasını ve süt "değişiği" yapmasını anlatayım, en iyisi.)
Benim
Tire Süt'ün yoğurdunu sevdiğimi bilen Kaan Durak (Hoca'nın Mutfağı lokantasındaki gayretli arkadaş.) o marka sütün Gözelköy Şarküteri'de satıldığını müjde
verir gibi söyledi. Nerede olduğunu da söyledi. Alâbi lokantasının yanındaymış. Yoğurt bitince gittim şarküteriye.
"şarküteri" deyince yiyeceklerin envai çeşidi var elbette. Tatlısından
tuzlusuna, hamur işinden kurutmalara, etlilerden süt ürünlerine kadar her şey
var. Şarküterideki arkadaş, sadece yoğurtla ilgilendiğimi görünce biraz şaştı
ve ona izah ettim ve bundan sonra bu yoğurdu almak için 96 kilometrelik yol kat
edip yazlığın oradaki markete gitmek zorunda kalmayacağımı söyledim.
"Nerden
çıktı bu yoğurt meselesi? Türkiye'nin başka meselesi yok mu da yoğurda takıldın?"
diyenler olabilir.
Valla
onu-bunu bilmem. Türkiye'nin ve dünyanın meselelerini halletmeye çalışan birçok
devlet, hükumet, insan, kurum, kuruluş, assamble-massamble var; dünyanın işiyle
onlar uğraşsın. Hiç biri benim çocukluğumda yediğim ve annemi hatırlatan yoğurt
meselemi çözmek için parmak kıpırdatmadı.
Bu
yazıyı bitirirken, yoğurdun bittiğini gördüm. Birazdan çıkıp Yılanlı Dağı'ndaki
karları seyrede seyrede gidip yoğurt alayım. Hem yoğurt, hem çocukluğum var o
kâsede.