"Sevginin olduğu yerde kötülük barınmaz, saygı da daim olur.
Kalpler kırılmaz, ruhumuzu şefkat ve merhamet duygusu sarar. Böylece sadece
milletimiz değil bütün dünya da daha güzel ve yaşanabilir hâle gelir."
Bir milleti var eden, asırlar ötesinden
bugüne taşıyan bağların başında sevgi ve saygı gelir. Sevgi ruhlara çalınan
ekmek mayası gibidir. Saygı ise o mayanın her ekmekte Hakk'ın nazarıyla
pişmesi, kıvama gelmesidir. Ekmek nimettendir, sevgi ve saygının birlikteliği
de o millete can suyu veren nimettendir.
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde, "Küçüklerimize
merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir." (Tirmizî, Birr, 15; Ebu Davûd, Edep, 66)
buyurmuştur. Bu hadisin ifade ettiği gibi milletimizin künyesinde yazan Müslüman olma erdeminde küçüklere sevgi,
büyüklere saygı kimliğimizin temel bağlarından biridir. Çocukluğunda saygıyı
öğrenen ve yaşamında bir düstur hâline getiren insanlar büyüdüklerinde merhamet
ve sevginin ışığında olgunlaşırlar.
Sevgi ve saygı ailede tezgâhında
şekillenir, çevre ve toplumda kimliğini bulur; işinde, aşında, eşinde bir
Müslüman'ın temel ahlâkî vasfına ulaşmış olur. Aileden topluma bize şekil veren
kimliğin "Biz"de ve "Bir"de tamamlanmasını sağlar.
Hayatımız devam ettiği sürece bugünün
gençleri yarının yaşlılarıdır. Bu yaşamda gençliğimizin göz açıp kapayıncaya
kadar geçeceğini düşünürsek bu dünyadaki faniliğimizin bilincinde insanla
tamamlanmanın ancak sevgi ve saygının eşiğinde gerçek manasını bulacağını
unutmamalıyız. Gençliğimizde derdiğimiz sevgi fidanları büyüyecek
yaşlılığımızda gölgesine sığınacağımız ulu bir saygı ağacı olacaktır.
Doğumda ve ölümde idrak edilen yaşam
gerçekleri insan hayatının en masum iki hattında hayat bulur. İlki çocukluk
döneminde insanı insanî hasletlerle donatan sevgidir. Sevgi ile merhamet, edep,
haya, onur, adalet duygusu gelişir ve davranış kazanır. Çocukken sevginin
aydınlığında, sıcaklığında büyüyen çocuk olgunlaşır.
Büyükler sevgi halesiyle donattıkları
hâl ve davranışlarıyla o çocuğun gelecekte var edeceği insanın modeli olmuştur.
İnsan hayatının ikinci masumiyet dönemi yaşlılığımız. Çocukluk hâllerimize
döndüğümüz, hem bedenen hem zihnen şefkate, merhamete, sevgiye, vefaya zerre
zerre ihtiyaç duyduğumuz dönemler.
İşte bu dönemde "Biz"e duyulan saygı
toplumdaki aksakallara duyulan yeri de işaret ediyor. Bir Müslüman'ın ruhundaki
asaletin, zarafetin tavır olarak hayata dokunuşu ancak sevgi ve saygının
yaşatılmasıyla mümkün oluyor. Bu konuda yine rehberliği Peygamber Efendimiz
yapıyor: "Herhangi bir genç, yaşından dolayı bir ihtiyara saygı gösterirse,
Allah da ona yaşlandığında hizmet edecek kimseler yaratır" (Tirmizî, Bi, 75)rr
Sevgi ve saygı Yüce Rabbimiz tarafından
insanlara bahşedilmiş ve insanı tüm yaratılanlardan ayıran bir incelik
nimetidir. Sevgi ve saygı toplum temellerinde sağlam mayalar atılır. Rabbine
niyaza duran insan O'na duyduğu sevgi ve saygı ile mutludur, mutmaindir. Sevgi
ve saygı insanın en temel ve evrensel iletişim vasıtasıdır. Asırlar öncesinden
bugüne büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış, devletler kurmuş ve insanlara,
insanlığa hizmet etmiş milletimiz "Allah rızası" uğruna sevgi ve saygının
mayaladığı bir mefkûreye sahip olmuştur.
Nesiller boyunca ayakta kalmış bu ruh
her daim mağdurların, mazlumların yanında olmuş, gariplere kucak açmıştır.
Sevginin olduğu yerde kötülük barınmaz,
saygı da daim olur. Kalpler kırılmaz, ruhumuzu şefkat ve merhamet duygusu
sarar. Böylece sadece milletimiz değil bütün dünya da daha güzel ve yaşanabilir
hâle gelir. İnsana kimlik veren sevgi, saygı pasaportuyla tüm insanlığa
seslenebilir. Konfüçyüs'ün bir sözü tam da yerinde bir sona ulaştırıyor : "İdeal
insan; özel hayatında ciddi, kendinden üstündekilere saygılı, halkla ilişkilerinde
iyiliksever ve adildir."
Sevginin ve saygının duygu ve düşünce
dünyasında ayrı bir yeri olan ve bu duyguları nesilden nesile akan ırmaklar
"Hak" deryasına taşıyan Yunus'a kulak verelim: "Maharet güzeli görebilmektir,
sevmenin sırrına erebilmektir." Aşk ola Yunus'a aşkı getire ki
insanlara sevgi ve saygı harmanında bugünün insanlığına da aktarabilelim.