"Turuncu
bir sessizlikte sensizliğin hüznünü yaşadım,
Sen
geldin! Turuncu hüzünlerim huzurun sessizliğinde "ben"i buldu."
Kışın
ortasında sonbahar rüzgarları esiyor, ruhumda hüzünle karışık bir serinlik.
Uzanıyorum çimenlerin üstüne, gökyüzüne takılı kalıyor gözlerim. Hüzün,
serinlik ve sonsuzluk arasında kalıyorum. Ağaçların yaprakları savruluyor,
üzerime kuru yapraklardan bir örtü seriliyor.
Ruhumun
rengi bugün turuncu. Turunçlar gibiyim; aslıma inat en serin yerlerde meyveler
veriyorum. Dilimde kekremsi bir ekşilik. Toprağın kokusunu arıyorum
hücrelerimde. Neden bu kadar aykırıyım bu topraktan. Bir kuru yaprağın
yalnızlığında ruhum savruluyor.
Kalkıyorum,
üzerimdeki kuru yaprakları sıyırıyorum bedenimden. Gün yüzü görmemiş tenimdeki
çatlaklar ortaya çıkıyor. Her biri bir nişane geçmiş günlerden. Her hayat
hikâyesinde vardır böyle nişaneler. Kimi eser geçer nokta nokta iz bırakır,
hikâyelerini sen tamamlarsın. Kimi savurur deler geçer, hikâyelerini okumak
sana kalır.
Bir
mısranın peşinde koşarsın ömrüne denk. Bir mısrada tamamlar seni bu kuru
yapraklar. Vivaldi'nin Dört Mevsimi'nde Sonbahar Senfonisi'ni dinlemek düşer
bahtına. Müzik başlar, kuru yapraklar bir oraya bir buraya savrulur. Sen de
savrulursun diyezlerin eşliğinde tiz çığlıklar atarsın. Yarısında göz yaşı,
yarısında kahkahalar tamamlanırsın.
Ağaçlar
gibi gökyüzündedir gözlerin, kolların kucaklanmaya hasret dallar gibi bekler.
Ağaçlar gibi dimdik beklersin.
Ruhumun
rengi bugün turuncu. Kışa inat açan sarı çiğdemler gibiyim. Gözyaşlarımı
kendime saklıyorum, dilimde hüznün tuzlanmış tadı. Yapraklanıyorum, sonbaharın
hazzında yeni uykulara hazırlanıyorum. Ruhumda hüzün, serinlik, sonsuzluk ve de
bir dem huzur. Mısramı arıyorum.
Cümlelerden
kaçıyorum. Sonu nokta ile bağlanmasın. Bu dünyada yeni cümleler kurmak
istemiyorum. Kuru yaprakların yalnızlığında, kulaklarımdan bedenime sonbahar
senfonisinin bestesi yayılıyor. Gözlerime gökyüzünün sonsuzluk mavisi
çalınıyor.
Yeni
kapılar açıyorum. Eşiklerden geçiyorum. Dilimde turuncun bıraktığı kekremsi
ekşilik, susuyorum. Bir kadehe terk edilmiş hüzün şaraplarından yudumluyorum.
Her yudumda başka eşiklerden geçiyorum. Başımda kuru yapraklardan bir taç,
kendi krallığımda mısramı arıyorum.
Bekliyorum,
bekliyorum. Sonbahar senfonisiyle ahesteleşiyor kalp vurgunlarım. Çalar saatin
tiktakları hızlanıyor, nabzım hız kesiyor. Gözlerimde kesif bir turuncu
noktalar birleşiyor, tamamlanıyor.
Kuru
yapraklardan bir yastığa yaslamışım başımı susuyorum, sükûtun meyvesini
arıyorum.
Sarışın
sessizliklerde sen geliyorsun. Nereden geldin, nasıl geldin; bilinmezlikteyim.
Bir kitap uzatıyorsun. Sayfaları arasından kuru yapraklar dökülüyor. Sayfalar
arasında kurutulmuş bir gül yaprağı avuçlarıma düşüyor. Bir mısraya dönüşüyor.
Ruhumda
hüzün yağmurları, ıslanıyorum; yaşlanıyorum. Ve gözler yaşarıyor, gönülde bir
gökkuşağı. Kumrular konuyor kuru yaprakların üzerine. Her kumrunun gözlerinde
turuncu hüzünler gizleniyor. Ve mısramı buluyorum.
Sonbaharın
hüznünde kırmızıya çalıyor gözlerim. Yanıyorum, sevdalar harlıyor gönlüm,
yanıyorum. Bir yanımda kuru yapraklar, çınar yaprakları bunlar, her biri bir el
büyüklüğünde hikayelerimi sesliyor. Ve mısramla sana geliyorum.
Gözlerinde
gelecek yazların sıcaklığı. Isınıyorum, bir alev sıcaklığında kuru yapraklar
uzaklaşıyor. Sonbahar senfonisinin son notlarında mısram tamamlanıyor. Sarı bir
deftere kaydediyorum, aşkın kırmızısında bir kalemin eşliğinde..
"Turuncu
bir sessizlikte sensizliğin hüznünü yaşadım,
Sen geldin!
Turuncu hüzünlerim huzurun sessizliğinde "ben"i
buldu."