"Hocam,
Muğla'nın işleri bitti de, Elazığ'ın işleri mi kaldı?..." diyenleriniz
olabilir. Onlara derim ki: "Unutmayın; Muğla'ya Elazığ'dan geldim!... Hem
meşhur olmamış bir Namık sözü vardır (Namık meşhurdur da sözü meşhur değildir):
"Dünyaya Manisa'da geldim; dünyayı Ankara'da tanıdım ama dünya beni Elazığ'da
tanıdım" Bu, retorik şehvetle söylenmiş bir laf değil, bir gerçektir. Çünkü
akademik hayatımın ilk 12 yılı (1982-1994) Elazığ'da Fırat Üniversitesi'nde
geçmiştir. O yüzden arada sırada Elazığ'a dair laflar etmem yadırganmamalıdır.
Geçenlerde,
internette 24 Ocak 2019 depreminden mağdur olanlar için TOKİ'nin evler
yaptırdığını ve adının "Bizmişen Evleri"
olduğunu gördüm. (Yazıyı, bu acı günün sene-i devriyesinde yazıyorum. Depremde
hayatlarını kaybedenlere rahmet, kalanlara sağlık ve esenlik diliyorum.)
TOKİ,
güzel ve hayırlı bir işe el atarak kıraç Meryem
Dağı yamaçlarına çok güzel bir site yapmış. Bazı evlere de depremzedeler
yerleştirilmiş. Devletin, dar zamanda vatandaşının elinden tutması tarifi
imkânsız mutluluk verir insana. Depreme maruz kalanlar biz olmadığımız halde,
bir de maruz kalanların sıcak evlere kavuşması, kelimelerle anlatılabilir
mi?...
Allah
devletimize milletimize zeval vermesin.
Benim
meselem bu değil; meselem o evlere "Bizmişen Evleri" denmesi!...
"Bizmişen"
köyü Keban ilçesine giderken, Elazığ
merkeze 20 km falan uzaklıkta bir köy. Yeni adı "Sarıçubuk".
Bizmişen
köyünün adını ilk defa 1981-82 yıllarında duydum. Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Tapu Arşiv Dairesi'nde eski yazılı tapu kayıtlarını çıkarmak üzere
"Tedkik memuru" olarak çalışmıştım. Tan masadaki arkadaşım Elazığ evraklarına
bakıyordu ve arada bazı köy adlarını beraber okuyorduk. O zamandan kalmış
kulağımda ve dilimde "Bizmişen" adı. (Hankendi,
Vertetil, Hüseynik, Perçenç köyleri.
Kinederiç ve Pincirik yokuşları. Daha bir sürü eski adlar Elazığ'a gitmeden
aklımdaydı.)
İlk
bakışta TOKİ'nin yeni bir siteye eskilerden bir ad vermesi "kadirşinaslık"
olarak mütalaa edilebilir. Zaman zaman bu tür kadirşinaslıklar yapılmalı da!...
Ama Meryem dağı yamaçlarındaki o siteye niye "Bezmişen" adı verilmiş, doğrusu
anlayamadım!... (Acaba yapan müteahhit Bizmişenli miydi?)
Kelimeyle
bir problemim yok!... Muhtemelen Farsça bir tamlama. Farsça'da orijinali
"bezm-i şen: şen eğlence meclisi" demek. Yöreye de ihtimaldir ki Kürtçe ile
gelmiş ve "Bizmişen" olmuş.
Benim
eleştirdiğim husus, "Kadirşinaslık yapalım" derken eskiyi tekrara düşmemiz.
Yeni ve çağın izini taşıyan üretimler yerine, basit bir "imitasyon"dan öte
gitmeyen şeyler yapmamız. Bu fasılda Kocatepe camii'ni bile eleştiririm. Çünkü
o yapı, 20. yüzyıldan hiç iz taşımayan ve tamamen Mimar Sinan taklidi bir yapı.
Büyük bir ibadethane ama büyük bir mimari eser değil!...
İşte
bu hesap Elazığ'da inşa edilen o siteye "Bizmişen" adının verilmesi iyi de o
site 21. yüzyıl sitesi; 300 yıl sonra, o sitenin adı 21. yüzyıl hatırası olarak
kalmayacak ki. Muhtemelen 16. Yüzyılda falan kurulan Bizmişen köyünün adını
taşıyacak!...
Başka
bir örnek vereyim.
Vaktiyle
kampüsün içi yollarının "kare kesme taş" ile döşenmesi gündeme gelmişti. Amaç,
antik dönemdeki yollara benzemekti. Karşı çıktım ve "Antik zamandan bize kalanı
taklit edersek, bizden sonrakilere hangi mirası bırakacağız? Gelin öyle bir yol
yapalım ki, sanat eseri olsun ve 200 yıl sonra "Vay bee!... 21. yüzyılın
başında atalarımız ne güzel bir yol yapmış!... desinler." dedim.
Hasılı
kelam.
Dostlar.
Gelenekten kopmayalım ama çağımızı da ıskalamayalım..
Gördün
mü Süheylâ?... Taa Elazığ'daki "Bizmişen"den nerelere geldi konu?
Neyse.
Lafı uzatmayalım. "Bizmişen sana söylüyorum, gelinim sen anla!..." diyerek lafı
bitireyim.