"İhtiyarım demem hiçbir zaman. Erken
doğanlardanım derim. O yüzden banyo hariç evde ne kadar ayna varsa kaldırdım.
Gönül aynama bakarım yaşım on beş. Bedenim benden uzaklaşsa da ruhum eyvallah
der, yoluma bakarım."
Belim ağrıyor, hele ayaklarım beni
çekmiyor. Şuradan şuraya adım atarken hesaplıyorum, kaç adım sonra nefesim
tıkanacak diye. Şeker, tansiyon, astım, romatizma say say bitmiyor.
Sevgililerim beni hiç yalnız bırakmıyor. Bir gün tansiyonum yükselir ertesi gün
şeker. Bazen teker teker de gelmezler hepsi bir arada gelir. Ne yapalım erken
doğan olmanın güzellikleri.
İhtiyarım demem hiçbir zaman. Erken
doğanlardanım derim. O yüzden banyo hariç evde ne kadar ayna varsa kaldırdım.
Gönül aynama bakarım yaşım on beş. Bedenim benden uzaklaşsa da ruhum eyvallah
der, yoluma bakarım.
Sabah ilaçlarımı içmiş miydim? Dur
bakayım günlük ilaç kutumda kırmızı kaplı bölme boş. Evet, içmişim. Kırmızı
bölme sabah, yeşil bölme öğlen, sarı bölme akşam, mavi bölme yatmadan önce.
Daha üç renkli bölme daha var ama kullanmaya hacet yok. Sevgililerimin
armağanı! Günde 15 ilaç içiyorum, sabah akşam da nefes çekmem gerek. Eskiden
beri vazifelerimi eksiksiz yerine getiririm. Dile kolay kırk beş yıllık
memuriyetim var. Ülkede adım atmadığım, görev yapmadığım yer kalmadı.
Eskilerden konuşmaya başladık mı söze
düğüm atamıyorsunuz. Ne de olsa erken doğanlardan olmanın güzelliği. Anlatacak
o kadar çok şeyiniz var ki.
Geçenlerde torunlar çocuklarını almış
gelmişler. Başladım eskilerden ta çocukluğumdan, okuldaki başarılarımdan
anlatmaya, Bahri Bey'le nasıl tanıştığımızı, ilk dansımızı, evliliğimizi,
çocukların dünyaya gelmesini, yıllar
sonra memlekete gelip baba ocağına yerleşmemizi filmi sardıkça sarmışım.
Baktım benim salonumda kimse kalmamış.
Büyükler uyumuş kalmışlar, küçükler yan odada oyun oynuyorlar. O zaman aklım
başıma geldi. Zümrüt, kızım Bahri Bey'i kaybettiğinden beri kendin çalar kendin
söylermişsin. Ne kadar ayıp değil mi? Biz öyle miydik? Büyüklerimizi sabırla
dinlerdik. Onlar ancak bir şey sorarsa
konuşurduk.
Ne diyordum? Konuşmaya başlıyorum, ne
söyleyeceğimi unutuyorum. Buna üzülmüyorum. Bahri Bey vefat ettiğinden beri
unutkanlığı da sevmeye başladım. Mutluluklar da arada kayıp gidiyor ama asıl
hüzünler sonbahar yaprakları gibi kayıp gidiyor hafızamdan. Hatırlamamak en
güzeli.
Konuş, konuş sonu nereye varacak.
Yapacak işimiz çok. Dün Ayşe kızım geldi. Sağ olsun haftada üç gün gelir.
Ortalığı toplar, yemeklerimi yapar. Eksik gedik ne var kolaçan eder.
Alışverişimi yapar. Torunlar arayıp sorarlar ama Ayşe benim elim ayağım.
Avucuna ne zaman fazladan bir şeyler sıkıştıracak olsam yemin billah almaz. Eli
temiz, gönlü temiz, ağzı dualı kızım benim.
Yine aynı şey, kırık plak gibi takıldım
kaldım. Torunlar özellikle Neslihan'ımın yadigârı Arzu'm çok sever. Ben tarif
ettim Ayşe hazırladı. Kalburabastı,
kıyır kıyır oldu. Şerbetini de döktük. İbrahim'in emaneti Seher de nohutlu
pilavıma bayılır. Ayşe elimi aynen aldı. Ne güzel tane tane pişirdi pilavı.
Börekler, kekler şöyle sıralayıverdik buzdolabına.
Küçüklerimin hediyeleri de hazır.
Mendillerin içine bayram harçlıklarını koydum. Elimi öptüklerinde veririm. Üçü
de parayı çok sever. Mendilleri de hep sedirin üstünde unuturlar. Olsun ben o
mendilleri alır yıkar, ütüler. Gelecek bayrama hazır bekletirim.
Bugün arife değil miydi? Zahir, Ayşe
gideli bir saat oldu. Ona kalsa beni
hiçbir bayram hele ilk gün yalnız bırakmaz. Bu sene köyüne gideceksin diye ant
verdirdim. İkinci gün gel, hem torunlar da gitmiş olurlar. Bayram Efendi'ye
söyleyeyim sabahleyin bize fırından sıcak sıcak bayram pideleri alsın gelsin.
Damatlar pek sever, pişi de mi yapsa mıydık?
Bayramlıklarım da hazır. Bahri Bey, bu
vişneçürüğü kadife tayyörü pek beğenirdi. Saçlarımı da şöyle topuz yaparım. Yaz
gecesi kolonyasından da şöyle süründük mü tamam. İnci küpelerim neredeydi?
Burada. Tamam, her şey hazır.
Abdestimi alayım, namazımı kıldıktan
sonra tespihimi çekerim. Erken doğanlardan olmanın bir güzelliği de dünyadaki
misafirliğimizin kısalması. "Ölüm asude
bir bahar ülkesi.." Ne de güzel söylemiş şair.
Vah, vah, vah!. Uyumuş kalmışım tespih
çekerken. Vakit sabah mı, öğlen mi, ikindi mi? Gündüz vakti. Neyse. Dur, belki
sabah vaktidir. Şimdi Neslihan'la Seher eşlerini, çocuklarını toplar gelir. Ev,
cümbür cemaat neşeye boğulur. Çocukların sesi, kuş cıvıltısı gibi gelir bana.
Eskisi gibi duyamasam da hissederim.
Olacak şey mi uyuyup kalmak. Bahri Bey uyanmadan
kalkar her şeyi hazır ederdim. Onu bayram namazına uğurlamadan sabah ilk iş,
şişelere suları doldururdum. Her şişeye yıllardır sakladığım zemzem suyundan
damlatırdım. Duamı tamamladım mı bir yudum içerdim. Evimizden sağlık, dirlik
eksik olmasın diye. Bahri Bey İbrahim'le namazdan geldi mi bayramlaşmadan
zemzemli suları hazır ederdim.
Ben annemden ne gördüysem onu yaşatmaya
devam ettim. Neslihan'la İbrahim'e de öğrettim ama.. Allah'ım sabrını
veriyorsun. Her can, senin emanetin değil mi? Ne diyordum?
Biz erken doğanlar zamane gençlerinden
daha dayanıklıyız. Onlar bu kadar
güçlüğün altından nasıl kalkardı? Hele bizim yaşadıklarımızı yaşasalar.
Kâğıttan kuleler gibi yığılıverirdiler.
Dur, kapı çalıyor. Bekle, bekle
evladım. Ancak geliyorum. Nefes nefese kaldım, bekle.
Ayşe, hayırdır kızım? Niye geldin? Sen
köye gitmeyecek miydin? Niye konuşmuyorsun kızım. Niye başını eğiyorsun.
Şimdi hatırladım. Ayşe'm bayramın ilk
gününü yine kaçırdık değil mi? Torunlar da üç yıldır tatile denk geldiğinden
gelemiyorlar değil mi?
....... Ayşe, bayramı küstürdüm mü yoksa?