Eskiden
çok konuşurdum. 40'lı yaşlarla birlikte öyle uzun uzun konuşmaz oldum.
Bulunduğum bir ortamda uzun süre oturamaz oldum. Çabuk sıkılıyorum. Bir an önce
kendi alanıma kaçmak istiyorum.
Onun
için de uzun izinleri sevmiyorum. Dokuz günlük bayram tatillerinden
hoşlanmıyorum. Havadan-sudan, siyasetten-spordan konuşmak artık çok geride
kaldı. Tartışma programlarını takip etmez, maç seyretmez oldum. Çünkü içimdeki
sesler susmuyor. İçimdeki seslerin gürültüsünden dışarıdaki sesleri net
işitemez oldum. İçimin sesine kulak verirken etrafımdakilerin sözlerini net
duyamaz oldum.
Kendimi
en huzurlu hissettiğim yer çalışma odam. Kitaplar, not defterleri ve bilgisayar
ile birlikte olduğum anlar.
İç
sesimin en çok kullandığı kelimeler ise "kırıklık", "umut", "yolculuk",
"dostluk" ve "yazmak"...
İç
sesim, "İnsan, hep kırıldığı yerden filizlenip yeşerir." diyor. Hayal
kırıklıklarından beslenmeyi öğren diyor. Kırıldığın yerden bir sürgün daha ver
diyor. Onun için hayal kırıklıkları beni çok da hırpalamıyor artık.
İç
sesim; "Umudunu kaybetmeden, küsmeden yoluna devam etmek zorundasın." diyor.
"İnsan, hayallerinden vazgeçmemeli." diyor. Hayallerimden ve geleceğe dair
umutlarımdan beslenmeyi öğrendim.
İç
sesim; "Hep yolda olmalısın, yılmamalısın. Hayatın kendisi bir yolculuktur.
Yolcuysan, yolda olmaktan korkma." diyor. Yol, yolculuk ve arayış artık beni
korkutmuyor.
İç
sesim, "Hayatı anlamlı kılan dostlardır." diyor. "Dost..." diyor, "vefa" diyor,
"Dostlar, yedek kalplerdir. İhmale gelmez." diyor. Artık hayatı güzel yaşamak
ve mutlu olmak için insana lazım gelen tek şeyin güzel dostlar olduğunu
biliyorum.
Ve
iç sesim, "Yazmak bir arayıştır. Her arayış da bir seferi gerektirir, ikameti
değil. Onun için yaz. Bu hayatta yaptığın en anlamlı şey yazmak, unutma!.."
diyor. Bundan mıdır bilmem; benin için yazmak arayış demek, soru sormak ve
cevap aramak demek... Bunun için vasatın hükümranlığını ilan ettiği çağda
kırıklıkları ve kırılanların duygularını dillendirmek için daha çok yazıyorum.
Nedendir
bilinmez, iç sesim en çok bu kelimeleri kullanıyor cümlelerinde. Ben de kulak
veriyorum ona, dikkat kesiliyorum; etrafıma bir daha bakıp neler oluyor,
anlamaya çalışıyorum.
Neler
olup bittiğini anlayabilmek için bazen kitaplarıma uzanıyorum. Bazen kitapların
sayfaları arasında gezinirken iç sesimi bastırmaya çalışıyorum. Bazen
kaleme-klavyeye sarılıp içimin sesini herkese duyurmak istiyorum. Haykırmak
istediklerimi sessizce satırlara döküyorum ki muhatabına ansızın ulaşıversin.
Bazen
iç sesime kulak kesilip kendi içimde kayboluyorum. Susuyorum, Allah'a havale
ediyorum. "Zavallı!" diyorum. Hiçbirimizin, başkalarına yaşattığını yaşamadan
ölmeyeceğine olan inancımla gülüp geçiyorum.
Bazen
de iç sesime ses olup dostlarımla uzun uzun dertleşiyorum. Yaralarımızı
konuşmak bizi iyileştiriyor. Dilimden dökülen sözcüklerle, dostla edilen iki
kelamla kendi içimden çıkmak istiyorum. Belki çok bencilce ama kendi içim,
duygularım, düşüncelerim ise söz konusu olan; daha çok konuşuyorum. Kendi
içimin sesine benzeyen sesleri daha çok dinleyesim geliyor. Kırıldığı yerden yeşerenleri
daha çok seviyorum.
Bazıları
yolculuk ederken, çalışırken, okurken, yazarken iç sesini bastırmak için müzik
dinler. Ben yapamıyorum. Yolculuk ederken, çalışırken, okurken, yazarken ikinci
bir sese hiç tahammül edemiyorum. Bu yüzden öyle çok sevdiğim, her zaman
dinlediğim, mırıldandığım bir türkü/şarkı hiç olmadı. Galiba iç sesim ve
harflerin ahengi bana müzik olarak yetti.
Yazmanın,
konuşmaktan daha etkili ve değerli olduğunu düşünmeye başlayalı daha bir
kapandım içime. İçime kapandıkça iç sesim, sesini daha da yükseltmeye başladı.
Bu, sağlıklı bir durum mu bu henüz karar veremedim. Ama şimdilik mutluyum.
Yazmak ve paylaşmak, benim için en güzel uğraşı...
İnsan
öyle şeylere şahit oluyor ya da öyle şeyler işitiyor ki çıldırmamak elde değil.
Çare kaleme sarılmak... Okkalı tokadı kalemin gücüyle, tabiri caizse kadife
eldivenle indirmek... Bileğin gücünden değil sözün gücünden istifade etmek. Kalbe
değen ve kalemi tutuşturan kıvılcımla yazmak...
İçindeki
çığlığı satırlara dökmek, çığlığı fısıltılar ile bastırmak, öfkeyi sevgi ve
şefkat ile ablukaya almak.
Yazılarım;
yaşanmışlıkların, iç çekişlerimin, arayışımın, hüznümün, isyanımın sesi... Yazılarım; sesini duyuramayanların, haykırmak isteyip de sesini
çıkaramayanların sesi...
Çünkü
içimdeki sesler hiç susmuyor.
30.03.2022